31 Aralık 2014 Çarşamba

Bir garip hikaye bu…                                                                                    
Yalnızlığın mutlu sonunu,mutsuz sonların umutlu başlangıcını anlatan. Kırmızı kokulu kadının yolda rastladığı adama bir nefeslik parfüm selamıyla başlayan… Tuttu nefesini adam, sırf bu kokuya biraz daha sahip olmak için. Ama olmadı, nefesi yetmediği gibi, hayranı olduğu kokunun sahibi de hızla uzaklaştı ordan. Farklı yönlere gidiyorlardı belki ama, kaçtıkları şeyler benzerdi. Kadın mutsuzluktan adamsa yalnızlığından kaçmaya çalışıyordu. Oysa tarih boyunca bitmeyen tek aşk zaten yalnızlık ve mutsuzluk arasındaydı. Bunu atlamışlardı…Derken her gün gitmek zorunda oldukları bi yerde tekrar karşılaştılar. Kadın mutsuzluğu adamsa yalnızığıyla beraberdi yine. Tek fark adamın gözünde belli belirsiz bi umut ışığının olmasıydı. Zira kadın bu umut ışığından habersiz, mutsuzluğuyla elele vermiş insanlarla arasındaki duvarı kalınlaştırmakla meşguldü. Bunu farkeden adam duvarın tamamlanmasına bir kaç tuğla kala umudunun sırtına basıp duvarın üzerinden zorla da olsa kadına baktı. Kadın adamı farkettiğinde korktu önce. Bu korkuyla biraz daha yükseltti duvarı. Adam pes etmedi sarsılan umuduna rağmen duvara tutunmaya devam etti. Adamın azmi işe yaramıştı, kadında belli belirsiz bir umut izi görüldü. Lakin duvar yıkılamayacak kadar sağlam mutsuzluklardan örülüydü. Adam umudunu arttırdı ve cesarete dönüştürdü. Bu cesaretle kadına mutlu olacaklarına dair bir kaç cümle söyledi: “Kırmızı kokulu kadın! Kaçtığın yer benim. Bilmez misin yalnızlık mutsuzluğu da kendine çeker hep ? Gözlerine sürdüğün siyah şey mi yoksa akarak mutsuzluğunu belli eden ? O halde söz sana onlar bi daha hiç akmiycak gözlerinden. Yoksa, yoksa kendine kızıp da kestiğin masum saçların mı mutsuzluğunu ele veren ? O halde söz veriyorum sana, bir daha asla saçlarını kesmiycek kadar çok seveceğim seni. Hadi uzat elini bana ve aşalım bu duvarı beraber.” Kadın da adamın bu sözleriyle belli belirsiz umut izlerini arttırdı ve mutluluğa dönüştürdü. Uzanamadığı adamın ellerine mutluluğunun sırtına basarak ulaştı ve sıkıca kavradı. Duvarı aştılar ve uzunca bi süre birbirlerine bakakaldılar öylece. Her zaman olduğu gibi yalnızlık ve mutsuzluk birbirlerine bulmuştu. Ve bu cesarete de ancak mutluluk gibi bi ödül yakışırdı zaten. Gereken şey bi anlığına ne yaşanmışsa, ne olup ne bitmişse kenara bırakıp o eli tutmaktı. Sonrası mutluluk; bitmesi hiç istenmeyen doyumsuz duygu. “Ama bunlar zaten olmaz demi ?”:)    

Akif TANRIVEDİ 31.12.2014 

23 Aralık 2014 Salı

CUMARTESİ 

Günlerden Cumartesi...
Beni uyandırmak ister gibi camımı döven bir yağmur var bugün
Şemsiye yerine bahçeden kopardığım papatyayı aldım yine elime
Diğer elimdeyse parmaklarımla yağmurdan koruduğum
Ucuz bir efkar sigarası...
Islandıkça ağırlaşan saçlarım alnıma bırakıyorlar kendilerini
Etrafta koşuşturan ve dükkanlarının önünde yağmurun dinmesini bekleyen insanlar var
Islanmayı sevdiği için annesinden azar işiten çocuklar
Yağmuru fırsata çeviren genç aşıklar
Ve en önemlisi de pahalı parfümleri bile kıskandıran toprak kokusu...
Birbirlerine en uzak iki aşığın kavuşmasını anlatan koku bu.
Yağmur ve Toprak...
Mesafeleri hiçe sayan iki aşık.
Nice kuraklara karşı beraber savaş vermiş iki dert ortağı.
Dizinin dibindekine mesafe koyanların genzini acıtıyorlar bugün
Kıymet bilenlere en güzel örneği gösteriyorlar
Sarılmanın en masum hali değil midir yağmurun toprağa karışması ?
Toprağın da çamur olma pahasına itiraz etmemesi yağmura. . .

25.12.2014 Akif TANRIVERDİ
Ah şu haddini bilmez su damlaları
İzinsiz ve ansızın akıp gitti gözlerden
Ne olurdu yani ağlamak da bir yüz ifadesi olsa
Hem onca su israfı varken dünyada.
Ağlatan ağlayanı görmedikten sonra değer mi gözyaşlarına
Ağlıyorsan eğer, ğözyaşların sevdiğinin dizine düşmeli
Yalnızlığını yüzüne vuran yastığına değil.

24.12.2014  Akif TANRIVERDİ

YÜKSEK SES-SİZLİK

Bu aralar düşündüğüm tek şey
Gözlerine yansıyan dolunaysı beyazlık
Yokluğun, modern dönemin çin işkencesi 
Konuş benimle, konusu umrumda bile değil
Bu sessizlik sağır edici, acıtıcı
Acı hissedilmek ister derler, bilirim
Lakin bu acı beni ne güçlendirir ne de süründürür
Bu acı tarihten siler beni, sen bile bulamazsın
İzin verme silmesine
Bari seni yazmayı mahrum etme benden. . .

24.12.2014 Akif TANRIVERDİ

22 Aralık 2014 Pazartesi

YAĞMUR

Aylardan Aralık...
Geç kalan karın yerine, yağmur avutuyor insanları.
Kimileri yağmuru sever daha çok, kimisi kar bekler.
İkisini de sevene pek rastlanmaz zaten.
Yağmuru seven biri, kar seven birine asla benzemez çünkü.
Kar soğuktur, ama ayakkabılarından su geçen çocuklar bilir, yağmur sıcaktır
Biz bilemeyiz belki ama sokakta ağlatılan bir kadın bilir ki; yağmur seçicidir.
Ağlayanın üzerine daha çok yağar sırf gözyaşları ayırt edilmesin diye.
Ağlatana dolu olup yağar ki anlasın acı çekmenin ne demek olduğunu.
Kayalaşmış kalplere inatla yağar her seferinde.
İster ki kalplerini yosunlar yerine papatyadan örülü taçlar sarsın
Yağmuru sevenler bilerek üzmez hiçkimseyi.
Bizi üzenler, ellerinde papatya yerine siyah şemsiye taşıyanlardır. . .

23.12.2014 Akif TANRIVERDİ
ÖLÜMSÜZ AŞK

Hani yolda yürürken, birden durup bakışırdık seninle
Saçların senin yüzünü aşıp benim yüzüme kadar ulaşırdı.
O kadar ki; yakındı kalplerimiz birbirine...
Hani yağmur yağardı da kaçışırdı bizden başka herkes
Durup birden sarılırdık sımsıkı
Kıskanırdık, damlalar yere ulaşana kadar aramızdan...
Anlardık ki aramıza yağmur bile giremesin diyeydi sarılmalarımız.
O kadar ki; korkardık kaybetmekten...
Hani sen bana her baktığında biraz durup çevirirdim yüzümü hemen.
Uzun bakamazdım gözlerine, seninkilerin baktığı kadar.
Pes ederdim, çünkü dinleyemezdim seni gözlerine bakarken.
Sen de kızardın hep buna, ve yanakların kızarırdı hemen sinirlenince.
Tutamaz kendimi gülerdim o haline 
Sonra soğuk ellerimle yüzünü kavrar sakinleştirirdim seni.
Sonra yine sarılırdık, sanki planlanmış gibi...
İşte biz böyle yaşardık bizi, böyle tanırdık
O kadar ki; ölümsüz sandık aşkı, öldürdük sandık ayrılığı...
Taaki; arkadan bıçaklayana kadar bizi. . .

 23.12.2014  Akif TANRIVERDİ

16 Aralık 2014 Salı

HAYIRLISI
-
Acı bir tat var ağzımda;
Sigara tatsız, çay desen içilir gibi değil. . .
Sarmıyor filmler ve kesmiyor artık yazmak.
Parmak sokup boğazıma kusulası bir dert var sanki içimde.
Beni tok tutan ama benden beslenen bi dert
Kendinden başkasını düşünmemi dahi istemeyen. . .
Davetsiz gelen ve istenmediği yerde de duran bi dert
Bıçakla alınırken ağzımdan kelimeler
İçimde sahipsiz ağır küfürler var. Hayırlısı . . .

   12/16/ 2014                              Akif  TANRIVERDİ